Veda -Ayşe Kulin

 

Bu tarihi romanda, birinci Dünya Savaşı sırasında yaşananların yazar Ayşe Kulin’in büyük dedesi -son Osmanlı Maliye Nazırı- Ahmet Reşat’ın İstanbul’daki konağına aksini goreceksiniz.

Konakta Maliye Nazırı Ahmet Reşat, eşi Behice Hanım, kızları Leman ve Suat, teyzesi Saraylıhanım, yeğeni Kemal ve bir iki de yardımcı yaşamaktadır. Bu yardımcılardan biri Kemal’in bakıcısıdır ve bana göre kitabın baş karakterlerindedir.

Sarıkamış’ta neredeyse beyaz ölümü tatmış, orada kaptığı hastalığı teyze oğlunun evine taşımış, sakat ve bakıma ihtiyacı olan Kemal, hükümetten saklanmak için konağa sığınmıştır. Kuvay-ı milliyecidir ve düşünceleri teyze oğlu Ahmet Reşat’la taban tabana zıttır.

Ahmet Reşat, dedeleri Enderun’dan yetişme, yedi ceddi Saray’a hizmet vermiş tam bir saraylıdır. Hatta belki de sultandan çok sultancıdır. Savunduğu görüş; halkın Rus harbi, Balkan harbi, Trablusgarp cephesi gibi ardı ardına gelen savaşlarla tükendiği ve artık kurtuluş için savaş istemediğidir. İngiliz güdümü taraftarıdır. Milliyeci Kemal’le sık sık bu konuda ters düştükleri olur ama savaşın sonlarına doğru padişahın ve hükümetinin de hataları olduğunu kabul edcecektir.

Mehpare, Saraylıhanım’ın Çerkez akrabaları arasından seçtiği güzel ve ateş parçası gibi bir yardımcıdır. Kemal’e büyük aşkla bağlıdır. Onun için gözünü kırpmadan cepheye gidip savaşabileceğini bile dile getirir. Kemal’in çocukluk arkadaşı Azra ile tanışması, Mehpare için büyük bir kazançtır. Feminizm olgusuna ilk adımı, Azra’yla bir kadın birliği toplantısına giderek atacaktır. Orada birliğin gücünü, Anadolu’ya nasıl yardım edileceğini, ve örgütleşmeyi öğrenecektir. Ve devamında Hilal-i Ahmer’de hemşirelik kurslarına devam eder ki “biricik Kemal’i” Anadolu’ya geçtiğinde kendisi de gidip hastasına bakıma devam edebilsin! Ne aşk!

Kitapta savaşa ait esaslı detaylar, işgalcilerin yaşantısından kesitler, Maliye Nazırının evi de dahil kapalı kapılar ardındaki yoksulluklara örnekler var. Karakol teşkilatı, İttihatçılar, Kuvay-i Milliyeciler, Milliciler ve bu kurumların amaçları tatlı bir edayla dimağlara zerkediliyor.

Bana naïf diyebilirsiniz amaBeni şaşırtan birşey var: Ortaokul ve liseyi Türkiye’de okudum. O zamanlar aldığım tarih derslerinde son Osmanlı padişahı Vahidettin; halkı göz göre göre kandırmış, İngiliz’den çok İngilizci bir padişah olarak tanıtılırdı. Hatta her fırsatta “Vahdettin gemisine binerek kaçtı ve halkı çilesiyle başbaşa bıraktı” denirdi.. Oysa bu romanda Vahdettin VI son derece ılımlı, halkını düşünen, son ana kadar kaçıp kurtulmayı aklından bile geçirmeyen bir padişah olarak kurgulanmış.

Vahdettin’in gidişiyle kabinesinde yer alan Osmanlı devlet adamları bir bir tespit edilip ölüm cezasına çarptırıldığından, Ahmet Reşat da sürgüne gitmek zorunda kalır. İşte bu burukluğun portresinin çizildiği veda mektubu çok dokunaklıdır. Tek suçu padişahına ve pek tabidir ki vatanına bağlılık olan Ahmet Reşat’ın ülkesini terketmek zorunda kalışı çok hazindir.

Yüksek sesle düşünürken şunları mırıldanmış olabilirim: Mavi mürekkeple basılmış bu kitap maalesef baskı hatalarıyla dolu ve okurken fazlasıyla rahatsız edici. Eğer mavi baskı korsan kitap yayıncılarına karşı düşünülmüşse demek ki korsanlar maviyi de keşfetmiş! Hem de kitabımı bir kitap fuarından almıştım. Kitap fuarları da korsan kitap getirtiyorsa çok üzücü.. Üzerinde bandrol da var. Kitapta yoğunluklu göze çarpan baskı hatası sorununu anlayamadım!

Umut – Ayşe Kulin