Füreya – Ayşe Kulin

Füreya romanını birkaç hafta önce kütüphanemin derinliklerinden bulup çıkardım! 1999 basımı, belki de romanın ilk baskısı olan bu kitap yıllar önce “okul, ev, çocuk ve iş” koşuşturmalarımın tam ortasında hediye gelmişti. O gün bu gün bir kenarda okumamı bekler dururmuş! Yaprakları sararmış, tam bir eski kitap görüntüsüne bürünmüş. Romanın tatlı dili ve akıcılığı sayesinde zevkle okurken elimde onlarca yıl öncesinden bir kitap tutuyormuş hissine kapıldım. Bu çok güzel bir histi çünkü roman Cumhuriyet öncesinden başlayarak tarih ve yaşam felsefesi anlatan estetik bir kitap. Çevirdiğim sarı yapraklar da cabası!

Romana giriş Füreya’nın hastane yatağında yatarken okuyucuyla paylaştığı beklentisiyle yapılmış. Bir yandan 8 tane on yıllık hayatının dökümünü yaparken bir yandan da yıllar önce yiten halasını beklediğini anlarız. Füreya yaşam tarzı; hayatı özgür ve yalnız yaşayarak kendisinin olmayan çocuğa sahip çıkma özellikleri halasına çok benzer. Bu nedenle kendisini götürecek kimsenin halası olduğunu düşünür. Bir sır saklar gibi saklamışım duygularımı tam 82 yıl der ve yattığı yerde yaşamı gözünün önünden film şeridi gibi geçer.

Çocukluğundan, genç kızlığından, başından geçen evlilikler ve kaybettiği bebeğinden, aşklarından, veremden, tedavilerinden, seramiğe tutkusundan, becerilerinden, başarılarından, sahiplendiği yeğeninden derinlemesine bahseden; bunların etrafına kah üzüntülü, kah sevinçli, kah yıpratan olaylarla örülmüş bir kitaptır Füreya. Tıpkı Ayşe Kulin’in diğer romanları gibi Füreya da hem iyi araştırılmış ve belgelenmiş, hem de kolay ve çabuk okunan keyifli bir çalışmadır.

Füreya geniş bir çevreden gelen, iyi eğitimli, çok okumuş, iyi gezmiş, birçok becerisi, birikimi ve görgüsü olan bir Cumhuriyet kızıdır. Ondört yaşında bir genç kızken tanıştığı Mustafa Kemal defterine “Füreya Hanım büyüdüğünüzde çalışın ve memlekete yararlı olunuz” diye yazmıştır. Bu değerli sözler Füreya’ya ömür boyu eşlik edecektir.

Füreya aile içi şiddetin hüküm sürdüğü bir evliliğin kadını, Füreya hem ruhsal hem de fizyolojik sorunlar yaşadığı halde dimdik durabilmiş, aşık olduğu sanata hummalı bir şekilde sarılarak kendini aşmış, birçok burslar ve ödüller kazanmış bir Cumhuriyet sanatçıdır. nedeniyle yaşatılamayan bir bebeğin talihsiz annesidir.

Başarısız ilk evliliğinin ardından babası Emin paşanın silah arkadaşlarından Kılıç Ali ile evlenecektir. Yıllar sonra yolları Atatürk’le kesişecektir. Atatürk ve eşi Latife hanımla Füreya ve Kılıç Ali’nin samimi bir arkadaşlıkları vardır. Hep birlikte Füreya tarafından özenle hazırlanmış şık sofralarda zevkli yemeklerde buluşurlar. Bu anlamlı günler bütün detayıyla anlatılırken, okuyucunun Atatürk etrafındaki Füreya ve yaşantısına gıpta etmemesi neredeyse mümkün değildir.

İlerleyen yıllarda Füreya verem teşhisiyle yurtdışına gider; burada senatormyum günlerinde teyzesi sayesinde plastik çamurla tanışır. O gün itibariyle plastik çamura, toprağa ve kile şekil verebileceğini anlayan Füreya sonsuz bir aşkla seramik sanatında kendini ilerletir. Kendisini Türkiye’nin ilk seramik sanatçısı ünvanına götüren adım sanatoryumda atılmış olur.

Ülkeye dönüp seramik çalışmalarına daldığı günlerde, verem de bir süreliğine rahat vermiştir. Keyfi yerindedir. Erkek kardeşinin Sara isminde bir kızı olmuştur. Füreya bu çocuğa çok bağlıdır ancak veremli olduğu için yaklaşamaz. Birkaç yıl içinde yorgunluktan ve seramik fırını karşısında bitap düşmekten verem tekrar nükseder. Bu kez kendi kendine hastalıklı ciğerini ameliyatla aldırmaya karar verir ve tekrar yurt dışına çıkar. Bu kararı alışı ve sadık kalışı bile Füreya’nın nasıl da güçlü bir kadın olduğuna esaslı bir delildir. Gözünü kırpmadan bu riskli ameliyata soyunur; herşey yolunda gider; iyileşir; ömrünün sonuna kadar tek ciğerle gece gündür çalışacaktır. Yeğeni Sara’yı öpüp koklayacak kadar veremden kurtulmuş olması da hayatın Füreya’ya verdiği armağandır.

Artık hayatında seramik, sanatçı dostları ve Sara vardır. Sara’ya hastalıklı bir tutkuyla bağladır. Çok sevdiği yeğenini evlat edinecektir fakat Sara kendi ebeveynleriyle Füreya halası arasında bölünecektir. Füreya Sara’ya öyle derin bir bağla bağlıdır ki ölüm döşeğinde Sara kendisini ziyaret etmeden gözlerini kapatmayacaktır.

Füreya önce ailesinin mükemmeligiyle gözü kamaşan; sonra her bir aile ferdinin beklenmedik olumsuz davranışıyla hayal kırıklığına uğrayan bir insandır.

Füreya hem ruhsal hem de fizyolojik sorunlar yaşadığı halde dimdik durabilmiş, aşık olduğu sanata hummalı bir şekilde sarılarak kendini aşmış, birçok burslar ve ödüller kazanmış bir Cumhuriyet sanatçıdır.

Füreya değişik aşk yaşamış güzel, akıllı, dingin, girdiği yere yakışan bir kadındır.

Füreya kendi çocuğunu kaybetmiş ancak yeğenini o çocuğun yerine koymuş bir annedir.

Sara’yı ebeveynlerinden çekip alarak kendine bağlayan; genç kızı boyundan büyük duygusal kararlar vermeye zorlayan Füreya’ya çok içerlediğimi söylemem gerekir. Çocuklarımdan birinin o şekilde benden koparıldığını düşünmek bile çok moral bozucu bir düşünce!! Ancak bu çok hassas konuyu ve Füreya’nın yaşadığı tutkuları, verdiği kararları, doğruları, yanlışları ve ötesini bir okuyucu olarak bundan daha fazla eleştiremem. Bence biz okuyuculara düşen, Füreya‘nın Türk toplumuna bıraktığı sanat kıpırdanışları ve eserlerdir. Bunun için ona teşekkür etmek ve birçok gence verdiği ilhamdan dolayı ruhunu şad etmektir.

Cumhuriyet kadınlarının nesli tükenmesin!