Sosyal Medyada Mahremiyet


Almanya’da eyalet hükümetlerinden biri öğrencilerle öğretmenler arasında süregelen sosyal medya kullanımını yasakladı. Asıl üzerinde durulan konu sosyal medyada mahremiyet ve etrafına örülü sorunlardı.

Özellikle Facebook’ta paylaşılan şahsi bilgilerin yoğunluğu nedeniyle oluşan veritabanı yetersizliği gerekçe olarak gösterildi. Dolayısıyla Almanya’nın belirli eyaletlerindeki okullarda Facebook kısıtlaması getirildi.

Öğrencileriyle online konuşmalar yapan öğretmenlerin şahsi bilgi, fotoğraf ve diğer göreselleri paylaşması, profesyonelizmden uzak bir davranış ama Facebook kısıtlamasında asıl neden veritabanı yetersizliği mi dersiniz? Bana sorarasanız bu kısıtlamanın gerekçesi olarak şahsi bilginin korunması yönünde çabalar olsun isterim.. Belki de asıl amaç gereğinden fazla üretilip paylaşılan veriler nedeniyle yaşanan elektronik hafıza yetersizliğidir.

Veri tabanı yetersizliği teknik bir sorun, ama ya şahsi bilginin korunması? Şahsi [ya da mahrem] bilginin korunması hem sosyal, hem yasal, hem ahlaki, hem de teknik boyutlar içerir.

Hepimizin bildiği gibi sosyal medyanın yaşantılarımıza hızlı girişi, beraberinde sorunları da getiriyor. Sosyal ağlar kullanışlı bir platform olmasına rağmen mahremiyete gölge düşürdüğü için azami dikkat gerektiriyor. Hepimiz şu sorunlardan bazıların değişik şekillerde yaşadık ya da duyduk.

Örneğin:
Öğrenciler online bağlantılarla zaman geçiririken derslerde başarısız oluyor. Profesyoneller işlerini aksatıyor ve genelde sosyal medya uğruna boşa zaman geçiriliyorlar. Sosyal medyada eğlenirken çocuğunu beslemeyi unutan anneleri, yemeğin altını kısmadığı için yangına neden olan ev kadınlarını, uzak mesafeli ilişkiler kurarak psikolojik sorunlar yaşayanları, yıkılan aileleri ve diğer olumsuzlukları düşününce online bağlantılar yarardan çok zarar anlamına geliyor. Oysa LinkedIn ve Twitter gibi çok manalı ve yararlı amaçlar için kullanılabilen sosyal ağlar da var. Sosyal medya birçok işletme için ucuz pazarlama anlamına geldiği halde, İnternet’e yayılan bilgi kötü emellere alet de olabiliyor. İşletmeler arası iletişime fırsat veren Internet, bilinçli ve iyi tüketici paylaşımları sağlıyor. Yani sanal hayatımız artıları da var eksileri de.

İşin “kişisel bilgi koruması” denen kısmı gözden kaçırılmaması gereken en önemli kısmıdır. Paylaşılan bilgiler yanlış kişilerin eline geçtiğinde, çok değişik amaçlarla kullanılabilir. Bu noktada birçok kullanıcı sosyal medya hesaplarını kapatmanın imkansızlığından yakınıyor, Biliyorsunuz bir yerlerde büyük bir ağabey var ve her türlü online aktivitemizi gözetliyor, bununla kalmayıp bilgileri silinmemek üzere depoluyor. Yani sosyal medyada açılan hesaplar kapatılamıyor. Bunun ötesinde, kişisel bilgilerin ve entellektüel malvarlığının korunması konusunda yetersizlikler de söz konusu. Hükümetler verileri ve şahısların online güvenliğini sağlamak için yeni kuralları ve otoriteler üzerinde kafa yoruyorlar.  Bazı hükemetler sansür yöntemini seçerken, diğerleri bazı siteleri kökten kapatıyor.

Bazılarına göre, evet bu çok şaşırtıcı ama, bazılarına göre sosyal ağlarda korkulacak hiç birşey yok, mahremiyet tehlikesi söz konusu değil ve iletişim güvenli. Böyle olmadığını biliyoruz ama dediğim gibi farklı inanışlar da söz konusu.

Fatoş’ça:
Herkesin, özellikle liderlerin, öğretmenlerin, velilerin ve hükümet yetkililerinin şahsi bilginin korunması konusunda ekstrem çaba göstermesi gerekli. Bunu gelecek jenerasyonlar için yapmalıyız. İnsanların yıllar boyunca çalışıp oluşturduğu online itibar (sanal itibar), bir tuş ile silinebiliyorsa bu demektir ki sosyal medyayı kullanıp takdir ederken, üzerimize düşenleri de yapmalıyız. Öncelikle bilinmesi gereken şey şudur: İnternet kesinlikle güvenli bir platform değildir. Kendi bilgilerimizi dağıtırken sağduyulu olmak zorundayız. İnternete dağıtılan bilgi bir havuza işemek gibidir, havuzdan işemik nasıl geri alınamazsa, Internete dağıtılan bilgi de asla geri alınamaz. Kendi bilgilerimize gösterdiğimiz hassasiyeti, başkaları için de göstermek zorundayız. Aksi halde sanal kaos kapıda, hem de yakında!

Bir soru: “Sanal bekçi diye bir terim varsa, yani sanal aktiviteleri gözetleyen, giriş ve çıkışları kontrol eden, sansür koyan bir uygulama varsa, bu uygulamanın adı hükümetler midir? Bu gerekli midir?”  Google patronu Eric Schmidt’e sorarsanız, her ülkenin yönetimi bu konuda söz sahibidir. Bu demek oluyor ki, online aktivitelerin bir bekçisi olmalı, sosyal medya mahremiyetimizi birileri korumalıdır ama bu aktivitenin sınırlarını belirleyecek merciler kimlerdir?