Ağlamak

Duygularla dolup taşınca ağlarız. İnciler, boncuklar dökülür gözlerden. Ve ağlamak için ille de hüzünlü olmak gerekmez, sevinçten de ağlarız.

Ağıt içten gelir. Yapmacık ağlayan biri, başkalarının yanında rol yapabilir ama.. Gerçekten derin duygularla dolup taşan birinin ağlaması rol olamaz. Kendi başına ağlar en çok insan..

Ağlamak ruhun derinliklerinden yüzeye çıkar. Gözyaşlarının yüzeye çıkması, kendimizi serbest bırakmak gibidir.. “Ağla, ağla.. Açılırsın..” dedikleri şey aslında insanın kendini rahat bırakmasından başka birşey değildir!

‘Gözü yaşlı’ diye bir terim vardır.. ‘Sulu göz’ de benzer bir terimdir.. Her şeye hemen, kolayca ağlayanlar vardır.. Ben de onlardan biriyim!

Zavallı hayvanlara ait videolar, iyi bir insanın muhtaç birine yardımı, bir gencin ihtiyar bir kişiye gösterdiği yakın ilgi, kimsesiz bir çocuğun hayat başarısı.. Hepsi ağlatır beni. Çocuklarımın başarısı, bir nikah töreninde duyduğum dokunaklı sözler,  aşk hikayeleri, duygu yoğun bir film, hatıralar, toplumsal trajediler.. Hepsi ağlatır beni.. Dağlarda savaşan askere ağlarım, şehitlere yanarım.. Öksüze, yetime, biçareye ağlarım.

Sonuçta ben sulu gözün biriyim; mutluluktan da ağlarım, sevinçten de.. Özlem, hatıralar, nostalji, çocukluğum.. Yeri gelince hepsine ağlayabilirim.. Hayal kırıklıkları mı? Durmam ağlarım! Düşer bir yerimi yaralarım, yemek yaparken parmağımı sakarca keserim sonra oturur bir köşede sessizce ağlarım. Gözyaşlarından süzülen fiziksel bir iyileşme var belki de Ağladıkça rahatlamak denen şey tam da bu olsa gerek!

Ağlamak nefes almak kadar normaldir. Yaşlı, genç, kadın, erkek herkes için ağlamak son derece normaldir. Ne kadar güçsüz ve zavallı olduğumuzun ayırdına varmak için arada bir ağlamak da gerekir zaten. İçtenlikle ağlamak.. Duyguları harmanlamak için ağlamak.. Fiziksel rahatlama ve iyileşme için ağlamak..

Ağlamak gerek bazen.. Hala insan kaldığımızın bir delilidir belki de ağlamak!

aglamak