Görmeden İnanmak
Görünmeyenlere hayranlık duymanın en güzel yöntemi görmeye hazır olan bir gönül gözüdür.
Görünmeyenlere hayranlık duymanın en güzel yöntemi görmeye hazır olan bir gönül gözüdür.
İçses kişiyi güçlü kılar. İçses zihin açar. İçses uyanık tutar.
Evlerin içine, sığınaklara, izbelere ve merdiven altlarına sızan ağır koku asit yüklüydü. Havada nefes almayı güçleştiren nahoş kokuya ek olarak sanki yağ parçacıklarının asılı durduğu nem tabakası vardı. Gökyüzü sarı zehirli bulutun ağırlığıyla sallanıyordu ve burun deliklerini yakarak ciğerleri dağlayan hava gitgide daha da çekilmez oluyordu. Her köşede öksüren, tüküren, kan kusan insan kümeleri vardı. Patlamanın şiddeti her yerden hissedildiği halde tam olarak hangi yönden geldiğini bilen yoktu. Ne yapması gerektiğini bilemeyen insan yığınları düşünce yoksunu hayvan sürüleri gibi şaşkınlık, korku ve yenilmişlik hissiyle oradan oraya koşuşturuyordu..
Gün içinde bazen yalnız kalmak gerekir. Yeniden kendinle başbaşa olabilmek önemlidir. Kendini dinle. Duyguları dinle. Bedenin sesine kulak ver. Gündelik hayatlar çeşitli yarışlarla dolu. Bu nedenle gün içinde bazen sessizliğe ve kendimizi duyumsamaya ihtiyaç var. Tefekkür sırasında kendimizi bularak yeniden mücadeleye ve harekete dönmeye ihtiyaç var.
Zihnimizde evimizi canlandırırken sakin ışıklarla, bulut gibi bir yumuşaklıkla, huzur çınlayan duvarlara, tatlı koku ve lezzetlerle düşündüğümüzde ev, ev olmaktan çıkar tam bir vaha olur!
Görmek ve duymak her zaman fiziksel olmayabilir. Hissedilerek de duyulur ve görülür. Bu da anlamaya neden olur.
İçinde bir sürü sen var.. Sonra bir de ses var.. Sorar durur.. “Hangisi doğru? Hangisi yanlış? Karar ver.. İçindeki çocuğu mu susturacaksın, yoksa öfkeli insanı mı rahatlatacaksın?”..
Daha önce “gönül diliyle konuşan yürek ile kan pompalayan kalbi” aynı yazıda görmediyseniz, bu bir ilk olsun!