Yağmur Beklerken – Tarık Buğra

Tarık Buğra da birçok Cumhuriyet dönemi edebiyatçımız gibi Anadolu gerçeklerini, kentsel ve kırsal yaşantıyı, insan ilişkilerini ve dönemin politikasını içeren yapıtlar bırakmıştır.

Yağmur Beklerken isimli romanında yazar, çiçeği burnunda Türkiye Cumhuriyeti’nin tek partili sistemden çok partiye geçişi sırasında verdiği ilk sınavı bir Anadolu kasabasında yaşayanların gözünden aktarmıştır.

Çok partili hayata geçiş debelenmeleri sırasında yaşanan politik ve sosyal çalkantıların ayrıntısıyla verildiği bu romanda, küçük bir kasabada sıradan gündelik yaşantı yerini olağan üstü değişimlere bırakırken farklılaşan insan ilişkileri, duyguları ve düşünceleri ustaca tasvir etmiştir.

Romanın dekorunda ilk bakışta yaşanan bir kuraklık ve köylünün pancarlarının telef olması söz konusudur. Diğer yandan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın isteği üzerine Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmaktadır. Nispeten güllük gülistanlık bir yaşam sürmekte olan kasaba halkının, Serbest Fırka kıpırdanışlarıyla değişen yüzlerinin ve düşüncelerinin anlatıldığı bu romanda kullanılan yerel şiğve romana gerçeklik kazandırmıştır.

Romanda işlenen politik yaşantıya ve kasabadaki gündelik akışa değinmeden önce duygulardan söz etmek istiyorum. Roman kahramanı Rahmi okumuş bir aydındır. Ancak 6 yaşında babasız, 9 yaşında anasız kalmış, amcası tarafından şefkat ve ihtimamla büyütülmüş, sonuçta sevgi yumağına dönüşmüş hassas ve içli bir erkektir.

Defalarca okuduğum aşağıdaki satırlarda; fedakar bir kadının yanında bahçeye, tarlaya, dama gidip geldim, eve, balkona, mutfağa girip çıktım, onunla çarşıya pazara gittim geldim, konuştum, dertleştim, soluklandım. Bütün bunlar olurken en çok da ananın üstüne sinmiş mis gibi Anadolu kokusu kokladım! Aşağıdaki satırlarda bu güzel insan, fedakar ana, “kadersiz taze” ne güzel anlatılmış!

Ana şehit karısıdır.

Ana bahçeye gider.

Ana çapa çapalar; ot yolar; soğan, sarımsak, yergeçen eker; domates patates, patlıcan, kabak eker.

Ana elma, erik, zerdali toplar.

Ana bunların kimini kurutur, kimini pestil yapar.

Ana inek sağar, yoğurt çalar, yayık vurur.

Ana satılacakları satar, alınacakları alır.

Ana geceleri kör kandilin dibinde sökük diker; yama yamar; beş paralıkları, on paralıkları, yirmi paralıkları, kuruşları sayar; ha sayar.

Ana aş pişirir; çamaşır yıkar; tahtaları siler; ana oğlunun ve izin yadigarı kızının başlarını-bitlendiler mi diye- arar, tarar.

Ana buruş buruş, ana kırış kırış olur; ana solar; sararır, kavrulur.

Anadolu insanının zekasına, içtenliğine ve insanlığına hayran birisi olarak, romana bu satırları döşeyen yazarın, Rahmi’yi duygusal bir Anadolu erkeği olarak kurgulamasına hiç şaşmadım. Duyarlı yazarın kaleminden aydın avukat Rahmi akşam eve gelince çocuklarını kucaklayan baba; karısının saçlarını koklayıp öpen aşık koca; amcasını aklından hiç çıkarmayan vefakar yeğen; düşmanına budalaca sır verecek kadar iyi niyetli bir insandır. O dönemde bir Anadolu erkeğini böyle yumuşak ve içli çizebilen yazara gıpta ettim.

Yukarıdaki satırları duygusallığa vurgu yapmak için aktardığım kadar, bir Cumhuriyet kasabasının gündelik duruşuna örnek göstermek için de taşıdım. İnsanlar işinde gücünde, tarlasındadır. Bu arada yağmur beklemektedir. Kısaca: “Köylü pancarını kaldırsın, paraya kavuşsun ki, bu koca çark alışıldığınca dönebilsin. Allah köylüye, köylü de kentliye.” düşüncesi hakimidir.

Bu sırada karşılarına fırkacılık çıkar. Rahmi kasabanın okumuşlarındandır. Fırkacılık kendisine, saydığı ve sevdiği Kenan Bey tarafından tanıştırılır ve üstlenmesi istenir. Kenan Bey, Rahmi’yi bu iş için seçerken akıllılık etmiştir çünkü Rahmi kasabanın içinden çıkan eğitimli bir aydındır ama köklerini unutmamıştır. O mütevazı bir avukattır ve kasaba halkıyla iç içe yaşamını sürdürmektedir.

Rahmi, kendisinden fırkacılığa girmesi istendiğinde değişik düşüncelerle cebelleşir, bu sorumluluğu yüklenmeyi isteyip istemediğinden emin değildir, halkın tek isteğinin pancarları sulamak olduğunu başka şeylerle uğraşmanın gereksizliğini düşünür. Bir yandan Kenan Bey’e karşı duramaz ve kasabadaki fırka şubesinin başına geçmeyi kabul eder. Kenan Bey’e karşı gelme düşüncesinden de öte, onun Rahmi’nin dimağına zerk ettiği toplumsal boyutlu fikirlerden etkilenir. Örneğin bir gün Kenan bey Rahmi’ye şöyle der: “Hakikaten büyüksek, aklımızla, bilgimizle övünüyorsak, kendimizi okumamışlardan üstün sayıyorsak, bu rehberlik vazifesini yapmak mecburiyetindeyiz.

Bu işe soyunmadan önce Rahmi karısına da fikir danışacaktır. Karısı Güldane ile aralarında şöyle bir konuşma geçer: “Çocukların başı için söyle Gül, bu ev elimizden gitse de beni gine seven mi?

Gül cevaplar: “Eve değel, ere vardım ben.

Rahmi, amcası Rıza Efendi’nin fikrini de alacaktır. Rıza Efendi alaylı bir tüccardır, girişimcidir, insan sarrafıdır, sözü geçen bir kasaba büyüğüdür. Rahmi okumuştur ama amcasının fikirlerini dinlemeden fırkacılığa soyunmaya niyeti yoktur. Rıza Efendinin mantığı güçlüdür, gözlemleme yeteneği yıllardır iyice bileylenmiştir, okumamış olsa bile Rahmi’yi düşündürecek fikirler ileri sürmekte zorlanmaz.

Rahmi ise inkarlardan, inatlaşmalardan, hırslardan, hasetlerden, yalanlardan, kayırmalardan tiksinen; bahçesini, Sarıkızı, buzağısını ve ailesini düşünen bir kasaba avukatıyken; “kulis ve sahne ikilisi gibi gördüğü politik yaşantıya” fazla zorlanmadan geçecektir. Serbest Fırkacılar da, Halk Fırkacıları da Rahmi’yi “gelecek vaat eden bir siyasetçi” olarak görmeye başlamışlardır bile.

Artık kasabanın bir miladı vardır: Fırkacılıktan önceki hayat ve fırkacılıktan sonraki hayat olarak bariz değişikliklere yelken açılmıştır. Eskinin sakin sessiz kasaba hayatı birden bölünmelere, yüz çevirmelere ve sert çıkışlara dönüşecektir. Sadece erkekler arasında değil, kadınlar ve çocuklar arasında da kutuplaşmalar olacaktır. Gazete okuyanlar, okuyormuş gibi görünenler, fikir üretenler, yalan yanlış bilgi aktaranlar, şikayet edenler, tasalananlar, kavgayı kışkırtanlar ve daha niceleri bu süreçte türeyecektir.

Tek derdi pancar sulamak için yağmur beklemekken birden suçlamalara, sövmelere, düşman ilan etmelere, kin duymalara dönüşen kasaba yaşantısında ve gerisinde daha neler olacak? Seçimler nasıl bir havada geçecek? Rahmi sonunda “Ankara’da temennaların, pohpohlamaların, ricaların, yaltaklanmaların içine, kinin, nefretin, hasetin şiddetli hallerine mi gidecek?

Kitap, “eğitimli-eğitimsiz”, “mütevazı aydın-kendini beğenmiş aydın”, “şehirli-kasabalı”, “fırkacı-komünist” gibi gerçek veya hayali bir yığın zıtlığa dikkat çekerken, şu sıralar gündemde olan Dersim olaylarına da değinmiş. Roman eski olsa da çağı geçmemiş kapsamlı bir eserdir. Meraklısına Tarık Buğra’nın Yağmur Beklerken romanını tavsiye ederim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

3 thoughts on “Yağmur Beklerken – Tarık Buğra”

  1. yüreğinize sağlık…tam da kızıma tarık buğra kitapları almayı düşündüğüm sırada karşıma çıktınız.teşekkürler…

  2. Tarık buğra: sesiz, edebe riayet eden menevi değerlere hizmetkar, edepli anadolu düşünürüdür.
    onun için yazdıkları da ahlaklıdır, üretkendir güzellikler üretir, osmancık küçük ağa yağmur beklerken
    bunlara yüreğini koymuştur. onun için sıcacık ve yumuşaktır.

    şimdiki sokak çığırtkanları eski sokak çığırtkanlarına hiç mi hiç benzemez. büyüklerimiz bize üniversite yapmıştır ilmi okumamız için devlet imkanlarını seferber edmiştir; büyük adam olsunlar diye, memlekete vatana hizmet etsinler diye. neyazık ki kimi yumurata çıktı kimisi yumurtacı. şimdi ekmek yedikleri sofraya pislemekte, onlara ekmek verenlere ensesine binmekteler.

    biz kitap yüklü insan olsunlar derken afedersiniz bir sürü kitap yüklü eşek yetişti.
    hala da yetişmekte üzülüyoruz ama ne çare.

    sürçü lisan eddi isek af ola ben anadolu çocuğu karip muhsin

  3. ben de okudum ve gerçekten çok güzel bir roman,bir gecede okudum o derece sürükleyici,çok iyi tahlil etmişsiniz ,elinize sağlık…

Comments are closed.