Yalnızlık Kederi – Fazıl Say

Fazıl Say’ın hangi orotoryalara ve konçertolara imza attığı, neleri yorumladığı, müzik geçmişi, repertuvarı ve hayat hikayesi çok yazıldı. Eminim daha uzun yıllar boyunca yazılmaya devam edecektir. Bense burada Fazıl Say’a duyduğum hayranlığı “Yalnızlık Kederi” adlı kitabında derlediği düşüncelerine/anılarına paralel olarak paylaşmak niyetindeyim.

Bu kitapta hem Say’ın müziğini hem de toplumsal ögelere duyduğu yakınlığı yan komşunuzun kaleminden dökülmüşçesine okuyup, yorumlarken bulacaksınız kendinizi.

Fazıl Say “önce seslerin renklerini öğrenmek, seste sesin rengini hissedebilmek, bunlarla birşeyler anlatabilmek, doğaçlama yapabilmek, hep bir çocuk gibi içinden geleni seslere dönüştürebilmek, tertemiz çiçeklerin kokusunu duymak” demiş müziği duyumsayışını anlatırken. Hayatını müziğine eşdeğerli, özgürce yaşamakta olduğuna inandığım çağdaş bir müzisyendir Fazıl Say!

Kalıpların dışına çıkabilmiş, müziği müzik için olduğu kadar toplum için de yapan, paylaşırken müzikle “çift bedenlenen” bir dahidir o!

Müzik ve müzik jargonundan hiç anlamam ancak Fazıl Say’ın içten anlatımıyla gelen satırlarda hem müziğin neşeli sesini hem de toplumsal düşünce ağırlıklı bir alçakgönüllülük buldum. Umarım bu yorumda siz de Fazıl Say’ın kışkırtıcılığının dimağlarınıza zerkedilişini hissedersiniz!

Say, edebiyatçıların ve müzisyenlerin arasında büyümüş. Edindiği tecrübelerin bıraktığı derinlik geniş kitlelerle paylaşılacak potansiyele sahiptir; hem sanatçıdır hem de aydındır!

Satırlarında hep ön plana çıkan “sanatçının da bir aydın olarak sorumluluk üstlenebilmesi” konusudur. Kültür sefaleti çeken bir toplumda, kıyıda köşede kalmış şehir ve kasaba okullarına giderek konser verirken, çocukların ve gençlerin sorularını cevaplarken, içlerinden müziğe yatkınlarını seçip çıkarırken Fazıl Say’ın söyledikleriyle yaptıkları tam bir ahenk içindedir.

Fazıl Say ayirdedici bir unsura sahiptir! Nedir bu ayirdedici unsur? Yetiştiği toplumdan aldıklarını geri verme tutkusu, yanlışı görüp susmak yerine sesini yükseltmesi, taktir ettiği herşeyi içtenlikle sözlere dökebilmesidir. Bir devlet sanatçısı olarak piyanosunu çalıp bir sonraki programa kadar provalara hazırlanırken aynı zaman da gündemi takip edişi, kültür, sanat, edebiyat ve diğer toplumsal konulara duyarlı oluşudur. Sadece müzik dehası olduğu için değil doğru bellediği yolda korkmadan, usanmadan yürüyüşüdür.

Atatürk devrimlerine samimiyetle bağlı, İslam toplumunda kadın-erkek eşitliğini savunan, bilim ve sanattan yana aydınlanmacı kişiliğe sahip olağanüstü bir kişiliktir Fazıl Say.

Kitabı okuduktan sonra onu tanışıyormuşsunuz hissine kapılacaksınız, çünkü her ne kadar azınlığın dinlediği müziği yapıyorsa da ifade ettiği fikirler seni, beni, yan komşuyu temsil etmektedir. O bizden biridir!

Kitabında Mozart, Beethoven, Haydn, Bach derken aynı zamanda Aşık Veysel, Zeki Müren, Leyla Gençer de diyebilen; klasik batı müziğini, topluma malolmuş sanatçıları ve de Anadolu’nun bağrından gelen müziği aynı paragrafta ahenkle sunabilen bir müzisyendir Fazıl Say. Müzikte ve yaşamda sınır tanımayan kişiliği, mücadeleci ruhu, rehber düşünceleri sizleri de tesir altında bırakacaktır.

Kitabın biçemi pek alıştığımız şekilde değil. Kimi yerde şiir görüntüsünde düz yazı, diğer kısımlarda kendisine ya da onu iyi bilenlere ait makaleler, mektuplar, resimler ve şiirler var. Biçem ne olursa olsun düşüncelerini saf ve duru bir anlatımla sunmuş. Özellikle de kızı Kumru’ya yönelttiği mektuplarda kullandığı dil ve anlatım çok samimi.

Hoşgörü ve tevazu dolu satırlarda Fazıl Say gibi dahiyane bir müzisyenin içimizden biri oluşuna, çekinmeden yükselttiği sesine tanık olacaksınız. Fazıl Say bir ekoldür ve zirvededir!

Kitabı alın, okuyun, paylaşın ve fikirleri her fırsatta konuşun. Fazıl Say bizden biridir!