Yalan – Tahsin Yücel

Tahsin Yücel’in Yalan adlı romanı, “dilin yazıdan doğduğunu savunan alıntı bir kuramın” bir gencin yaşantısına girişinden sonra; itiraf edilemeyen, paylaşılamayan ve hep gizlenen bir yalana dönüşmesini konu ediyor.

Tam 576 sayfalık; kimi yerde ağır aksak giden, kimi yerde sayfaları astronomik bir hızla çevirten enteresan bir kurgu.

Yusuf Aksu roman kahramanıdır. Çocukluğunda Yunus Aksu ile yoları neredeyse tesadüfi bir şekilde kesişir ve sarmallaşır. Yunus; ak renge kara diyen, ters mantığı insanların dimağlarına enjekte eden, dur durak bilmeden alışılmamış düşünceler üreten, son derece dışavurumcu bir gençtir.Yusuf’la tanıştıktan sonra onu geri dönülmesi imkansız boyutlarda etkiler.

Bu yoğun etki kitap boyunca okuyucuyu da öyle sarar ki, çoğu yerde Yunus ile Yusuf’un aynı kişiler olduğu sanısı gerçek gibi görünür. Romanın dilinden, paragraflar boyu süren cümlelerinden, buna karşın anlatımın doğallığından ve akıcılığından, Tahsin Yücel’in büyük bir usta olduğu aşikardır. Yazar becerikli bir dilbilimcidir. Fazla araştırma yapasam da. düşüncem o ki, yazar aynı zamanda insan psikolojisini de iyiden irdelemiştir.

İnsanların davranışları, neyi neden yaptıkları, yaparken düşündükleri, yaptıktan sonra olaya ait yorumları, karşıdakinin gözünden aynı olaya bakış yazar tarafından enine boyuna didiklenmiş. Hepimiz olayları yaşar ve analiz ederiz ama, romandaki gibi en ufak bir olayın düşüncelerde boyut değiştirmesi, çoğumuzun günlük hayatta yaptığı birşey olmasa gerek. Bu tezden yola çıkarak yazarın insan psikolojisinden de iyi anladığı kanısına vardım. Devamında çok kişilik dizorderinden muzdarip Yusuf’un, usunda Yunus’u öldürüp dilbilim kuramına sahip çıktığını düşündüm. Bence bu olmayacak birşey değildi!

Yazarın hem zeki hem nükteli dili, olayları her yönüyle tasvir edişi, beklenmedik yerlerden hikayeler çıkarışı, romanın her yerinden fışkıran giz, gizem ve esrar göz önünde bulunursa, Yusuf’un içinde yerleşmiş Yunus’u genç yaşında öldürerek bilgiye tek başına kuşanma hamlesi olmayacak birşey değil!

Öteki kişiliğini öldürmesi; bilgiye kuşanma zaafından olabilir, toplumda silik sönük yaşamaktan usandığı için olabilir, Yunus kişiliğiyle aşık olduğu kızdan karşılık bulamadığı için olabilir ya da özgüven eksikliğindendir. Bu arada, roman birkaç saat önce bittiğinden, ben hala kurguda yaşıyor da olabilirim. Yine de bu da benim kuramım ve inanıyorum!

Bütün bunları söyledikten sonra, romanda asıl konu insanların bilgiden çok cahilliğe, doğrudan çok eğriye inanma güdüsünün sürekliliğidir. Yanlışın kolay benimsenişi, yalanın içine battıkça çıkışın imkansızlığı, geri dönüşün bir noktadan sonra başka yalanlarla katmerleşerek büyümesidir romanın özü.

Yalan, beyaz yalan diye bilğimiz, bazen masum olarak nitelendirdiğimiz entipüften bir uydurmaca bile olsa sonuçta aldatmacadır. Kaldı ki koca bir toplumun peşinden sürüklendiği, bilimsel gerçeklikten yoksun böyle bir yalan en iyi ihtimalle aldatmaca üzerine kurulmuş bir yaşam biçiminin acıya dönüşerek yansıyışıdır.

Geçkin yaşında yalanı ve yanlışı kabul eden Yusuf Aksu, geri dönüşü beceremedi çünkü yalan artık toplum bireylerine maledilmişti. Etrafındakiler Yusuf Aksu’nun, dolayısıyla kendilerinin, küçük düşeceğini düşündüklerinden gerçeğin açıklanmasını engellediler.

Yusuf Aksu’nun zenginliği ve “olmadığı halde varmış gibi gösterilen dilbilgisinin” etrafında çöreklenen insanlar gerçeği göremediler. Ama Anadolu’nun bağrından kopup gelen Cemile herşeyin farkındaydı. “Bunların hepsi tırlatmış” derken çocuk adam Yusuf Aksu’nun ne bilip ne bilmediğini Cemile’den daha iyi bilen yoktu! Anadolu insanının doğallığına, hazır cevaplığına, zekiliğine ve olayın özünü kavrayışına bir kanıttır Cemile. O romanın asıl kahramanı bile olabilir. Cemile mühimdir!

Bu da benim yalanım. İster inanın, ister inanmayın!