Bir Kadın Hikayesi: Aşk mı Delilik mi?

Yine bir hikaye.. Bu kez soruyoruz.. Bu aşk mı delilik mi?

Mesleğim gereği gün boyu yeni bebek doğurmuş kadınların demografik ve sağlık bilgileriyle uğraşırım. İşim veri analizi yapmaktır, yani teknik bir iştir. Duygusuz ve soğuk verilerle, sayılarla, matematik ve programlama yapmaktır işim kısaca…

Bazen de annelerden duygu dolu mektuplar alırım, soğuk ve duygusuz sayılardan sonra duygulu, acı tatlı mektuplar okumak tarifsiz bir haz verir bana.. Aslında belki çaresizlikten  belki bilgisizlikten olacak ki onlara en az yardımı dokunabilecek bir kişi olarak bana mektup yazıyorlar. Elbette onları geri çevirmiyorum, yöneltilmesi gereken mercilere yöneltiyorum, ama ilk başta bana değil bir sağlık kuruluşuna gitmeleri gerekir ki bunu bilmiyorlar. Durum böyle  olunca onlara ait hikayelerle karşılaşıyorum..

Böylesi annelerden bir tanesinin geçen gün gönderdiği mektubu okuduktan sonra gözlerimin kuru kalması mümkün değildi. Onun yazdıklarını sizlerle paylaşıyorum ama böyle ilişkiler yaşayan başka kadınlar olduğundan hiç şüpheniz olmasın.

Bu kadın önce şunu sormuş: Neden iyi insanlar kötülerle eşleşir? Sevgi dolu insanlar sevgisizlerle.. Samimiler samimiyetsiz ve ilgisizlerle karşılaşır? Neden? Yeni bebek doğurmuş bu kadın büyük ihtimalle bir sinir buhranı geçiriyor ve yaşadıklarını çekinmeden tekrar tekrar anlatıyor:

“Kocamı çok seviyorum ama onun bana hiç ilgisi yok. O bana ilgi göstermedikçe ben daha fazla ilgi gösteriyorum. Her seferinde düzeleceğini düşünerek yaklaşıyorum ama büyük hayal kırıklığı ve ızdırapla çabalarımın boşa çıktığını görüyorum. Çok yoruldum ve kendimi değersiz hissediyorum.

Kocamdan boşanmayı düşünmek bile istemiyorum. Bir başka erkeğe kocama duyduğum aşkı duyamam. Her ne kadar bir erkeğin bana değer verdiğini, sevdiğini, ilgilendiğini ve takdir ettiğini görmeyi çok istesem de bunları kocamdan bekliyorum. Kocam da beni seviyor, bunu biliyorum. Sevgisini gösteremiyor. Ona aşığım, ondan ayrılamam. Anladım ki hergün daha fazla vererek, alttan alarak ve istediği herşeyi yerine getirerek beni sevmesini sağlayamam. Hergün kendimi daha değersiz hissediyorum. Buna karşın hergün ona daha da bağlanıyorum. Ve ben hergün “bugün düzelecek” diye düşünüyorum oysa herşey hergün daha kötüye gidiyor.

Lisede sevdiğim bir genç vardı, o da bana ızdırap çektirmişti. Günün birinde beni bıraktığında sadece terkedilmişlik değil reddilmişlik hissetmiştim. Tarih kendini tekrarlıyor. Sanırım aynı mentaliteden erkekleri bulmakta ustayım. Hak ettiğim değere ulaşmak için uğraştıkca hep daha azına razı oluyorum ve hep kaybeden ben oluyorum. Saygısızlığa tolerans gösteriyorum, kendimi ezdiriyorum ve bir hiçe dönüşüyorum.

Beni zihinsel ve duygusal olarak taciz etse de kocam benim bağımlılığım, ondan vazgeçemiyorum. Ondan ayrılırsam öleceğimi düşünüyorum.

Etrafımdakiler neden bu ilişkide ısrar ettiğimi anlamıyor. Bence onlar aşkı anlamıyor. Kocamdan ayrılmak zorunda kalırsam oksijensiz kalırım, ölürüm.”

Bu mektubun altına sağlık sigortasının olmadığını, sosyal yardımla yaşadıklarını ve bu sorunları anlatmak için gidecek yeri olmadığını yazmış. Kadın bir buhran yaşadığını çığlık çığlığa anlatmış! Yapmam gerekeni yaparak bu kadına ait dosyayı akıl sağlığı bölümünün danışmanlarına devrettim. Onların kadınla iletişim kurmasını sağladım.

Fatoş’ça:

Biçare kadının tek istediği ilgi. Belki bir gülücük, belki bir dokunuş, belki takdir sözcükleri. Bu kadını akıl sağlığı bölümüne havale ettim ama hangi tedavi aşkı iyileştirecek? Hangi ilaç aşkı unutturacak? Sahi kadının yaşadığı şey delilik gibi bir hastalık mı yoksa aşk mı? Şu vecizeyi duymuşsunuzdur.. “Aşk ciddi bir akıl hastalığıdır.” ~Plato