Küfürbaz

Küfür savurmadan önce bir kez daha düşünsen! Öyle bir haldeyiz ki küfürlü konuşmaları dinlerken, yazıları ve mesajları okurken yanlış birşey yokmuş gibi davranıyoruz. Küfürbaz olduk!

Küfür bir şeyi zorla yaptırmakta kullanılabileceği gibi düşmanı aşağılamak için de kullanılır. Saldırıya uğramış insan savunmak amacıyla küfür eder. Küfüre ve sövmeye başvuranlar genellikle eğitimsiz kişilerdir. Konuşma ve iletişim yeteneklerini kullanacağına doğrudan küfür eden bir insan irrasyonaldir. Zaten küfür ve sövme başlı başına irrasyonal ve toplum karşıtı yaklaşımlardır.

Küfür üretenlerin zekasından bahsedilemez, olsa olsa ahlaksızlığından bahsedilebilir.  Küfür bazen sözlerle bazen davranışlarla olur ama ille de irrasyoneldir çünkü iyi düşüncenin zıttıdır!! Küfür zayıflıktır.

Güçsüz insanın, sosyal statüsü olmayanların, kendini aşağılanmış hissedenlerin kullandığı lisana küfür denir.

Küfür kullananların lisan becerileri sınırlı, kelime hazneleri güdüktür. Dolayısıyla kendini ifade etmek için başka bir yöntem bulamayışının manifestosu, küfür ve sövme olarak ortaya çıkar.

Küfür en basit anlamda önce kendine sonra etraftakilere saygısızlıktır. Son zamanlarda küfür öyle normalize edildi ki her yerde her zaman küfürle yaşamak zorunluluğu hisseder olduk.

Gezi Parkı olaylarında pankartların küçümsenemeyecek bir bölümünde iğrenç küfürler vardı ama maalesef yaratıcılık yoktu? Belden aşağı vurmak kolay ama bir o kadar da düzeysiz ve alelade.

  • Çocuklar okumayı öğrenmeden küfür öğrenir oldu.
  • Sokaktaki insanın her iki sözünden biri küfür.
  • Eskiden sadece maço lisanı diye bildiğimiz küfür artık genç kızlar ve bayanlar arasında da yaygınlaştı.
  • Dergi, magazin isimleri bile küfür içerikli!
  • Sosyal medya küfürden geçilmiyor.
  • Sosyal medyada paylaşılan mesajlarda bir amk’dır gidiyor.

Soru: Küfür yerine yaratıcı birşeyler bularak zihinlere kazınmaya ne dersin? Unutma, tembel beyinler küfürlü konuşur. Küfür etmek yerine yüzlerce şey söylenebilir ve öylesi hem manalı hem de akıllıca olur. Küfür normal birşey değildir. Küfüre hayırdemenin zamanı çoktan geldi!

Ağzı bozuk bir toplum olmamızda düzeysiz şarkıların ve kiloyla yapılan acayip videoların da rolü var tabi ama unutmayın “herkes yapıyor olsa da yanlış yanlıştır, hiç kimse yapmıyorsa bile doğru daima doğrudur“. Küfür etmek zorunda değiliz. Küfürle yaşamak zorunda değiliz.

Bir soru daha: Küfür etmeden konuşabilecek kadar güçlü müsün? Akranlarına, arkadaşlarına, çevrene kapılmadan küfürsüz konuşmayı becerebilir misin? Zinciri kırıp etraftakilerden farklı olmaya ne dersin? Küfürsüz konuşmak cidden cool olabilir, bunu sen başlatabilirsin. Değişime kendinden başla, başardığını gördüğünde etraftakileri de etkile. Etkiye tepki çok daha çekici ve seksi yöntemlerle olabilir; zeka kullanmak gibi! Küfürbaz kalmak istiyorsan, tabi ki seçim senin!

Bir soru daha: “Küfür eden insanlar daha mutlu, sağlıklı ve dürüst” diyorlar.. Olabilir mi sence?

küfürbaz

 

2 thoughts on “Küfürbaz”

  1. BÖYLE SİYASETİN…DE!….
    BÖYLE SİYASET DİLİNİN…DE…!….
    *
    Ninem derdi ki;
    “Kötüyse söyleme, sakla!… Adın, varsın batsın;
    İyiyse saklama söyle!….Adın yaşasın!…”
    Kişi; ‘söylemleriyle’ anılır; demenin Ninemce’siydi bu!…
    Ah be ninem!… adını yaşatmanın farklı yol ve yöntemlerini senden daha iyi bilenler
    de varmış; bu dünyada!….
    Yoksa; adını yaşatır kılmanın yol ve yöntemleri mi değişti dersin o günden bu güne…
    Söylenenlere bak da anla!… Eksiği var da; fazlası yok!.. Bak; söylemleriyle nasıl da dünya liderliğine soyunmuş adam!.
    “Söyleme bakarım söz mü diye, söyleyene bakarım adam mı diye” demiş Mevlana…
    Unutulur mu böylesi “söyleyeceklerini” bir bir bilip de sayıp döken!…
    Senin zamanında mostralık derlerdi böylelerine.
    Şimdilerde ise “Gines’e aday” diyorlar… Ne mi Gines?…
    Unutulmazlığın kayda alınmasının bir şekli demek sanırım; Gines!…
    *
    Susalım da; sabır bize…edep, haya, arlanma söyleyene kalsın!..
    Söylem sahibine; karar ve yorum, mana ehline (anlayana – anlayıp yorumlayana) kalsın!…
    Biz diyelim diyeceklerimizi de…; isteyen ibret alsın… ister mihnette kalsın!… Diz dövsün; “vay başımıza gelenler!”
    Bilinsin ki; dil, kullandıkça keskinleşen tek alettir.. Ve insan dilinin altına gizlenmiş gizli tek yaratık… Kininin hoşgörüsüzlüğünü meydanlardaki hitabet dilinde kullanma becerisiyle alkış almayı siyasi beceri sayanların, bu ülkeye kardeşlik – barış – demokrasi – çağdaş kültür – özgürlük ve bilcümle insani erdemler adına bireysel çıkarları için aldatmadan ve toplumu kutuplaştırmaktan öte verebilecekleri ne olabilir ki!?…

    Ateist Şerefsiz Haysiyetsiz
    Ahlaksız Edepsiz Namussuz
    Haya yoksunu Cibilliyetsiz Pespaye
    Adi Seviyesiz Terbiyesiz
    Zalim Hain Vicdansız
    Alçak Vandal Terörist
    İzansız Cellat Sütübozuk
    Sülük Haşhaşi Tasmalı
    Provakatör Yamyam Ölüsevici
    Samimiyetsiz Arsız Yüzsüz
    Edep yoksunu Beyinsiz Çıkarcı
    Rezil Kansız Çirkef
    Pisliğe batmış Yalancı Hayasız
    Yalancı peygamber İçi boş Yezit
    Karaktersiz Kepaze Düşman
    Hasım Şahsiyetsiz Karun
    Firavun Kan lobisi Aklı kıt
    Soysuz Örgüt üyesi Düzenbaz
    Rant lobisi Virüs İnlerine girmek
    Haddini bilmez Çöplük İffetsiz
    Faşist Üçkağıtçı Harami
    Casus Çete Adam gibi adamsan…
    Alim müsveddesi Sanatçı müsveddesi Çapsız
    Cahil – cühela İnsanlıktan nasipsiz Dilenci
    Darbeci Satılmış Dış mihrak
    Çakal Kurt Kışkırtıcı ajan
    İlkel Yalaka Bahtsız bedevi
    Namert Vaiz lobisi Faiz lobisi
    Seviyesiz Sarhoş Yaratık
    Serkeş Ayyaş Hırsız
    Lekeli Sahtekar Bereketsiz
    Kindar
    ******


    ***
    Kalmış mı ki söylenmedik…Ve; “benden olmayan(?)”lara takılmadık sap, kulp, sıfat!…
    Ne’yin dilidir ki bu…
    Bunca “seçkin ifadeler(!?)” bile dindiremez kinin, öfkenin ateşini!?…
    Sevgisizliğin nefret boyutuna ulaşan bu hali, sadece hoşgörüsüzlük tohumundan dal budak salmış kocaman bir ağaca dönüşmüş olabilir mi ki!?…
    Kim verdi bu ağacın suyunu!…Kim büyüttü bunu!?.. Sevgi ağacı toplumda giderek kurumaya yüz tutarken, ihtimamla kim büyüttü bu soysuz ağacı!?..…
    Kim attı köprüleri…!? Kim açtı küfürlü ilkel siyasetin kirli yolunu!?… Bu yol, bölücüdür, kırıcıdır, inciticidir, nefretçidir diyen olmadı mı hiç!.?..Bu ruh hali bu ülkeyi nereye sürükler!? Yandaş; kardeş… muhalif; hasım, yetmedi, hain!…Ya bendensin, ya hainsin!.. Öyle mi!?….
    Hangi ihtiraslı bencil yürek, bu mahalle kavgası ağzını yerleştirdi siyasete!….?… Yüz-yüze bakılmayacak mı!?… İlkelliğin göstergesi, küfürlü saldırıdır diyerek uyaran olmadı mı hiç!..
    Kimler; nasıl oldu da, ne oldu da “kıl olmayı”; “kul olmayı” yeğledi de de bu kirli siyasetin ürünü olarak, ortalığa saçıldı da… “gurur” duyulmakta olanlardan!.. Cesaretler verilmekte, alkışlar tutulmakta birileri adına, birilerine karşı!…
    Aklın ve izanın saf dışı bırakıldığı, vicdanın sesinin duyulmaz olduğu ortamlar, topluma hayır getirmez!…Soralım bir; böylesi bir ortam, hainlerden ve düşmanlardan başka kimin işine yarar?
    “Biz”demek dururken, nedir “siz” ve “onlar”!.. Kimdir ki; kimlerdir ki o “birileri”!?…
    İlkel toplumlar bile; korunma adına, varlıklarını sürdürme adına, doğanın yanında, hainlerle ve düşmanlarıyla mücadele etmesini bilmişlerdir… Bu mücadeleler sonucunda çağdaş toplum olmanın gereklerine ulaşılmıştır… Çağında nefes alıyor olup, ilkelliğin yasalarından kendisini kurtaramamış olanlarla mücadele etmek, her çağdaş bireyin görevi değil midir?.
    ***
    Halkıma yazdığım açık mektupta;
    *Ülke tek; başbakanlar çoook!…. demişim. Ve eklemişim. “Gelen gidecek bir gün, ama delip gitmesin, ama, yıkıp gitmesin!…” demişim. “Kimler geldiiii; kimler geçti o makamdan!.. Kaçını kaç kişi sayabilir eksiksiz…” demişim.
    “Bizleeer!… Birileriii!… Onlaarr!.. sözleri de; kubbede pis bir seda olarak bir süre daha yankılanacak olsa da “gelen” de gider günü gelende…süre dolanda!.. Mülk değil mahkeme kadıya!” demişim.
    “Gücüne gidiyor insanın!.. Gidecekse delip de gitmesin, yıkıp da gitmesin, istiyor insan!…Kolay kurulmadı ki; kolay yıkılsın, diyor insan…” demişim…
    Halkıma dönüp; “Sandıkta ülkeyi emanet verdiklerin, ebedi sahip sandılar kendilerini… Uğrunda can verirken, kendine mülk bildiğin vatanı; vatan elden giderken, mahkeme kadıya mülk değildir, bu vatan senden çok benim!..Sen emanetçisin diyemedin!… Demesini bilemedin!…” demişim…
    Hakaret etmişim!…. İyi mi!?..
    He alanda, her meydanda, onlarca ekranda; yazılı, görüntülü, sözlü…3 Sütuna koca sayfa sözcüklerle kurgulanan binlerce cümleden hiç birisinde…kuruma; partiye… bireye; hiç kimseye hakaret yok da, benim dediklerimde var!… Öyle mi!…?…
    Hadi; canım sen de!…. 15 Mart 2014

    Mehmet Halil Arık
    Emekli eğitimci – DENİZLİ
    mehmethalilarik@gmail.com

  2. TEŞEKKÜR EDERİM KALEMİNE EMEĞİNE SAĞLIK

Comments are closed.