Hasret’inden Mektup: Bana Düşen

Ben bana düşeni yaptım. Bana düşen çocukça sevgiydi. Hiç görmemiş gibi, bulmuş da kaybedecek gibi, hep “aklımda” der gibi. Çocuğun en sevdiği oyuncağına tutkusu gibi. “Kırılmasın, ne olur ona hiç birşey olmasın” der gibi. “Birgün kırılacak olursa ne yaparım bilmiyorum ama yerine yenisini istemem” der gibi. “Hiç bir oyuncak benim oyuncağımın yerini tutamaz” der gibi. “En süslüsünü verseniz de, en kalitelisi ve en gösterişlisini alsanız da istemem” der gibi.

Ben bana düşeni yaptım. Ölümüne sevdim. Hep çok sevdim. Sen sana düşeni yaptın. Sevmiş gibi yaptın. Bilirmiş gibi söz ettin duygulardan, yaşamış gibi. Hep beklettin. Bir sevgi kelamına hasret ettin. Vefasızdın. Umursamazdın. Kıpırtısızdın. Dahası acımadan aldattın.

Neden öyle duyarsızdın biliyor musun? Geçmiş zamanın birinde aldatılmıştın. Kırılmıştın. Güvensizdin. Onarılamazdın.

Bilirim ki sadece bir tane en iyi vardır. İkinci en iyi olunmaz ki.. Kimse için ikinci en iyi olunmaz, olunamaz! Ama ben bunu bile bile bekledim. Kurumuş duygular yeşersin diye bekledim. Bilemedim ki o duygular yeşerse bile bana yeşermeyecekti.

Ben bana düşeni yaptım, çok sevdim.

Sen sana düşeni yaptın, seviyormuş gibi yaptın.

Ama benim gibilerin de bir koruyanı, gözeteni vardır. Bunu bil istedim. Bu dünya için de bil, öteki dünya için de bil istedim.

Hasret’inden.