Pandasya – Celal Kocaman

İyi bir roman okuyucuyu sıkmamalı. Bu bağlamda iyi bir bilimkurgu da okuyucuyu sıkmamalı. Bir romanda ille de aksiyon olması gerekmez ama olursa daha ilgi çekici hale gelir. Roman aksiyonsuz olsa bile okurun ilgisini çekmeyi başarabilmelidir.

Eğer konu sıradan bir konuysa, yazar kitabı ilginç hale getirmek için kurnazca davranmalı; karakterlere, dile ve romanın genel dokusuna konduracağı fantastik dokunuşlarla okurlarını etkilemelidir.

Eğer konu alışılagelmişin dışındaysa, örneğin aksiyon dolu bir konuysa, o zaman ilgiyi çekmek daha kolaydır.. Fakat ilgi çekmek için yalnızca aksiyon yetmez! Konuların birbirine iyice örülmesi beklenir. Kahramanların ve karakterlerin insanları şaşırtması istenir. Böylece okuyucu meraktan okur.. Doymak ve dolmak isteğiyle okur.. Kendi kurgularının doğru olup olmadığını sınamak için okur.. Sorularına cevap bulmak için okur.. Sıkılmaz, kitabı çabucak okur!

Bütün bunları söyledikten sonra Pandasya romanına bir göz atalım..
Pandasya romanında işlenen konu hiç kuşkusuz ki alışılmışın dışında! Asla hazır olmadığımız, aklımızın ucundan dahi geçirmek istemediğimiz sarsıcı bir konu. Kitabı okurken maceranın kanımızda hareket etmesini bekliyoruz. Konuların birbirine örülüşünde heyecan bekliyoruz. Kişiler arasında çekişme bekliyoruz. Korku, heyecan, endişe, panik, terör ve bolca anarşi arıyoruz! Oysa romanın aksiyondan çok uyarılarla dolu olduğunu görüyoruz. Romanın kapağında gördüğümüz aksiyonu sayfalarda, beklediğimiz oranda, bulamıyoruz.

Buna karşın görüyoruz ki yazarın amacı:

  • Okurun gözünü açmak! Bir anlamda uyarmak ve uyanık tutmak!
  • Tahrip gücü yüksek doğal felaketler veya insan-yapımı afetler olacak olursa insanların hayatta kalabilmesinin sadece şans olmadığını zerk etmek dimağlara..
  • Bilgi, tecrübe ve akıllıca verilecek kararlar sayesinde kurtulmanın mümkün olabileceği algısını yaymak.

Yazar konuların üzerine basarak şöyle diyor:

İyi liderlik önemlidir. İletişim çok önemlidir. Doğa bilgisi, hayat bilgisi, aktif yaşam, iyi niyet ve takım ruhu önemlidir. Teknoloji sayesinde hareketsiz bırakılmış yeni jenerasyonu fiziksel aktif tutmak önemlidir. Onları eski oyunlarla, yeni becerilerle ve spor aktiviteleriyle aktif ve zinde tutmak gereklidir.. Örneğin ok talimi, dağ sporları, açık hava sporları, hayata ait genel pratik bilgiler ve uygulamalar verilmelidir..

Sayfaları çevirdikçe görüyoruz ki, yazar her şeyi açık açık yazarak bir yol haritası vermeyi yeğlemiş. Kitap, standart işlem prosedürü gibi fakat bu o kadar da kötü birşey değil.. Çünkü bir süre sonra okuyucu anlıyor ki roman, bilgi ve deneyim paylaşmak amacıyla yazılmış.. Yazar, mesleği olan mühendislik gereği, bilgisini okuyucuya bir kurgu ile anlatmaya çalışmış.. Bu durum okuyucunun konuyu kolay kavramasına neden olsa da edebi zevklere fırsat vermiyor. “Belki de yazarın amacı edebiyat yapmak değildi..” diye düşünüyor okuyucu.. “Yazar olası bir doğal felaketi bir mizansenle sokaktaki insana duyurmak istemiştir belki de..
Amaç ne olursa olsun, harcanan zaman ve emeğe teşekkür ederiz..

Kitapta karakterler arasında en güçlü olanlar Ahmet ve Metin. Ahmet tam bir lider. Metin de güçlü bir lider çünkü Ahmet’in sağ kolu. Buket gibi etkin birkaç kadın karakter var. Ve diğerleri de kendi konularında bilgili ve güçlü karakterler. Ama hiç bir karakter okuyucuyu şaşıracak şekilde sivrilmiyor. En olumsuz sivrilen karakter ise Esra! Dünyanın bitme noktasına geldiği bir zamanda hala plastiklere olan nefretini kusuyor!! Oysa o plastikler, an itibariyle yaşanan malzeme yokluğunda, düşman değil dost belki de!

Romanda tüm karakterler oldukça yalın. Kompleks bir karakter bulmak imkansız. Karakterlere ait bilgi, paylaşım, mesleki bilgi, hayat deneyimleri, aktüel ve kültürel bilgi ön planda. Bu karakterler ve anlatım sayesinde, özellikle genç okuyucular, yeni bir perspektif geliştirebilir..

Kitap genelinde hep iyi niyet, olumluluk ve iyimserlik hakim. Yaşanan zor şarlar altında, ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, birbirlerini ne kadar iyi tanırlarsa tanısınlar, ne kadar güçlü bir takım olurlarsa olsunlar ve ne kadar mükemmel bir liderlik altında bulunurlarsa bulunsunlar; karanlık ve kapalı yer nedeniyle psikolojik baskı hissedilir ve bu da insanları birbirine düşürür. Oysa kitap baştan sona pozitif bir birliktelik, ekip ruhu ve dayanışma sergiliyor. Mucizeler ve mutlu sonalar yaşanıyor.. Sevinçler ve coşkular mağarada hayat buluyor.. Uyum içinde bir birliktelik egemen oluyor, bencillik sözlüklerden siliniyor adeta.. İtirazlar olsa da hepsi çok cılız! Kurgu en başından itibaren kadın ve erkek sayısının eşit olduğunu dikte ettiriyor. Bunun sonucu olarak uzun mağara yaşamında eşleşiyorlar ve yeni döller meydana geliyor. O kadar uzun süre çaresizlik ve karanlık yıllar yaşamalarına rağmen ciddi anlamda sarsılan, psikolojisi bozulan mukim göremiyor okur. Kimse efendiliğinden, kibarlığından, alçak gönüllülüğünden ve bonkörlüğünden taviz vermiyor! Bunlar şiddetli iyimserliğe sadece birkaç örnek..

Açlık olmadığı için Pandasyalıların birbirine düşmediklerini de savunuyor roman.. Doğru söylüyor aslında.. Çünkü açlık ve insanlık arasında sadece 9 öğün vardır.. Eğer açlık ile tehdit edilmiş olsalardı (ilk 3 gün içinde) durum çok vahim olabilirdi. Ve ilk birkaç haftada birbirlerini parçalamaları kaçınılmaz olurdu. Oysa Pandasyalılar ilk başta mağaraya getirdikleri gıda maddelerini yetirmekte ve daha sonra karı eşerek yemek bulmakta fazlasıyla becerikliydiler..

Ara ara verilen bilgiler romanın bilgi paylaşımı için yazılmış bir kitap olduğu yönündeki tahminleri pekiştiriyor. Örneğin yoğurt mayası olmadan yoğurt mayalamak gibi.. Mühendislik bilgileri de oldukça yoğun..

Roman boyunca gördüğümüz faydalı bilgilere diğer örnekler şunlar olabilir:

Hareketli ve fiziksel olarak fit kalmanın insanın zihin ve beden sağlığına yararı, daha az antibiyotik kullanmanın gerekliliği, yenilenebilir enerjinin kullanılması, geri dönüşüme ait bilgilerin arttırılması, sürdürülebilir ziraat çalışmalarının bilinçlendirilmesi, empati ile barış arasındaki bağlantının anlaşılması, insana ve çevreye gösterilmesi gereken önem, hayata ve insanlığa duyulması gereken saygı, doğayla barışık olmak, gelecek nesillere doğru mesaj vermek ve dünyaya sahip çıkmak..

Romanı okurken kafama takılan ve kenara köşeye not aldığım birkaç soru:

  • Bu kitap yazar tarafından mı bastırılmış? Yani bir yayınevi tarafından değil de bireysel olarak mı yayınlanmış?
  • Yazarın karakteri Ahmet olabilir mi? Yoksa Metin mi?
  • Her şeyin dijital olduğu günümüzde, analog edevatlardan bazılarını (transistörlü radyo mesela) bir kenarda saklamalı mıyız?
  • Esra böylesine zor şartlarda plastik kovayı, naylon poşeti ret etme lüksüne sahip mi?
  • Dehşet verici bir doğal felaket olmuşken yiyecek bulmak (keçiler, tavuk ve alabalık çiftlikleri, marketler, vs.) ağaç kesmek, sandalye yapmak hala mümkün olabilir mi?
  • Kitaptaki şiddetli iyimserlik, “iyimserlik” olgusunu olumsuzlaştırıyor olabilir mi?
  • Kitabı okuyup bitirdikten sonra, “Böyle bir felaket olsa hayatta kalacak donanıma sahip miyim?” diye düşünen oldu mu?
  • Bilgi, yetenek, beceri, fiziksel ve psikolojik dayanıklılık sayesinde doğal felaketlerden kurtulmak mucizevi mi?
  • Pandasya liselerde okutulsa, öğrencilerin değişik bir düşünme sistemi geliştirmesine olanak tanır mı?

Fatoş Şimşek – 18 Ocak 2016

 

One thought on “Pandasya – Celal Kocaman”

  1. Samimi yorum ve eleştirileriniz için teşekkür ederim. Mayıs ayında yapacağımız söyleşi sırasında daha ayrıntılı konuşabileceğiz…

Comments are closed.