Dağda Türk Arabeski

Bir senaryo yazalım: Adı “Dağda Türk Arabeski” olsun! Arabesque!

Bir senaryo yazalım desem de olay gerçekte olmuştur, bir kurgu değildir. Acaip olayların başıma gelmediği bir gün, benim için yaşanmamıştır!

Senaryo:

Dağa kısa bir tatil geçirmek için giden bir grup insan yolunu kaybeder. Çaresizlik içinde, gecenin zifiri karanlığında arabalardan inenler etrafa dağılarak bir çıkar yol bulmaya çalışırlar. Kimisi dağda yol bulamayan navigasyon cihazını parmaklar! Kimisi yolda durup geçmesini ümit ettiği arabayı bekler. Bazıları yüksek sesle konuşarak içlerine çöken korkuyu dağıtmaya çalışır. Bir kısmı gidebildikleri yere kadar gitmeyi, ne olursa olsun soluyan bir insan bulmayı kafaya koymuştur.

O da ne? Gruptan biri hiç beklenmedik bir yerde, belki de dağın en yüksek noktasında bir ev bulur.  Hiç tereddütsüz evin kapısını çalmaya yönelirken kapı açılır ve içerden orta yaşlı bir Amerikalı çıkar. Türkçe konuşmaktadır! “Merhaba” der.

Gruptakiler karşılarına birisinin çıkmasına sevineceği yerde birkaç saniye ölüm sessizliğine bürünür. Sessizlik uzun sürmez nihayet hepsi Türktür!  Şimdi gruba bir de Türk hayranı Amerikan eklenmiştir! Gecenin ürkütücü karanlığını sevinç çığlıkları böler ve  sonu gelmeyen “Merhabalarla” karşılık verirler.

Diyalog şu şekilde gelişir:

Adam bu dağın başında ve karanlıkta ne aradıklarını sorar. Bu soru aslında Türklere aittir! “Sen ne arıyosun?” diyecek olurlar ama birden şehirden gelenin dağdakini kovması durumuna düşmemek için tatilden söz ederler. Grup hep bir ağızdan tatil için ayarladıkları evi bulamadıklarını anlatır. Biraz da utanarak kaybolduklarını eklerler. Adam daha önce buralarda kaybolan insanlar gördüğünü ama hiç kaybolmuş Türk görmediğini söyler. Kim kime sürpriz yapmıştır?

Yapayalnız birisi olduğunu söyleyen adam (hermit), aradıkları evi bildiğini ve kılavuzluk yapacağını müjdeler. “Yalnız adam” bu olay karşısında sürpriz olmuştur, Türklerse sürpriz çarpı yüz olmuştur.

Gecenin derin karanlığında nihayet tatil için kiraladıkları eve gidebileceklerdir. Ama bir ayrıntı vardır. Amerikanın doğu yakasındaki ulu dağların tam tepesinde tek başına yaşayan Türk hayranı gerçek midir?

Detaylar şeytanın işi. O detaylara girmek kitabın havasını söndürür.
Hangi kitap mı?

Türkçe bilen yalnız adamın evinde bulundurduğu gıcır gıcır Türkçe romanlardan biri. Daha sonra gruptakiler yalnız adamı gündüz gözüne görmeye gidecektir. Kitap okumayı sevenlere gıcır Türkçe kitaplar dağıtılacaktır. Bir tanesi bana verildi.

  • Kitabın adı: Arabesk.
  • Yazarı: Barbara Nadel.
  • Konusu: Polisiye.
  • Roman kurgusunun geçtiği yer: İstanbul.

Genelde okuyacağım kitabın tarzının ve konusunun beni çekmesi gerekir. Polisiyeler, ıssız bir adada tek başıma kalmamışsam, pek ilgimi çekmez. Ama istisnalarım da vardır. Örneğin kimin verdiğine bağlı olarak okumayı düşünebilirim. Arabesk de işte böyle bir romandır.

Kitabı okudum. Hatta hoşuma bile gitti. İngiliz yazar Barbara Nadel’in kocası, dağdaki Türk hayranı yalnız adamın yakın arkadaşlarından biriymiş.  Neden Türkçe? Neden polisiye? Neden İstanbul? Neden diye devam eden sorular sormazsanız kitaba ait birkaç şey söyleyeceğim.

Roman, arabesk kültürün zihinlerimize pompaladığı acı, yoksulluk, çaresizlik, ezilmişlik gibi toplumsal konuların koynunda büyümüş şarkıcı ve türkücü tiplemesinin etrafında döner. Ortada bir cinayet vardır. Görev bilinciyle çalışan birkaç Türk, bir de Kürt kökenli emniyet görevlisi baş roldedir. Dünyanın en güzel şehri İstanbul’da gelişen olaylar Türkle Kürtü, zenginle fakiri, güçlüyle güçsüzü, güzelle çirkini, gençle yaşlıyı, haklıyla haksızı biraraya getirip etnik motifler de sunar ve heyecanla okunan bir polisiye çıkar ortaya!

Benim gibi haspelkader elinize geçerse, vaktiniz ve isteğiniz de varsa Arabesk okunabilir. Ucunda bağlı senaryonun adı Dağda Türk Arabeski olursa, tadına doyum olmaz!

Okuyucuya Not: Bu adam Türkiye ve Türk hayranı. Elinde olsa Türkiye’de yaşar ve orada ölür. Ayrıca kendisinden hem Türkiye hem de ülke siyaseti hakkında çok şey öğrendim!!! Adam dağda yaşayabilir ama Türkiyesini çok seviyor :-\