Nefsimize Hakimiyet

Nefs hakimiyeti, 1960’lı yılların sonunda Avusturyalı bir psikolog tarafından testten geçirilmiş.

Şekerleme deneyi olarak bilinen nefs hakimiyeti testi, doyumun ertelenmesi ile hayat başarısı arasındaki bağlantıyı göstermişti.

Aşağıda anlatılan deney çok basit gibi görünse de psikolojide en uzun süren çalışmalarından biri olarak biliniyor. Psikoloji insan beynini ve davranışlarını,uygulamalı ve teorik yönden tahlil eden bilimdir.

Doyumu Erteleme Deneyi nasıl yapıldı?

Çalışmanın amacı doyumu erteleme [yani nefsimize hakimiyet] olgusunu test etmekti.

Deney seneler önce bir anaokulunda yapılmış. Çocuklar teker teker bir odaya alınmış ve masanın üzerinde bulunan 3 çeşit şekerlemeden birini seçmesi söylenmiş. Çocuklar marshmallow denen lokum gibi bir şekerlemeyi seçmiş. Araştırmacı, odadan çıkmadan önce, çocuğa şekerlemeyi hemen yemek isterse zili çalmasını söylenmiş. Eğer şekerlemeyi hemen yemezse o zaman iki şekerlemeye birden sahip olacağını da hatırlatmış. Sonra çocuk  odada 15 dakika yalnız bırakılımış.

Şekerlemeyi hemen yiyen çocuk zile basıp dışarı çıkmış, diğerleri bir süre dayanmaya çalışmış ama sonunda bir şekelermeye kanaat etmiş ve elindeki şekerlemyi yemiş. Bazıları 15 dakika bekledikten sonra iki şekerlemeye birden sahip olmuş. Bu çalışma 600 çocuk üzerinde yapılmış.

Çalışma orada bitmemiş, yıllar sonra liseyi bitirdiklerinde anababalarına ve öğretmenlerine detaylı birer anket gönderilmiş ve çocukların hayat başarısı üzerine sorular sorulmuş. Bu nedenle nefse hakimiyet araştırması en uzun süreli psikoloji çalışması olarak bilinir.

Odada yalnız bırakılan çocukların birçoğu en fazla 3 dakika beklemiş ve şekerlemeyi yemiş. Az sayıda çocuk, araştırmacı odadan çıktığı anda şekerlemeyi bitirmiş ve zile basıp dışarı çıkmış.  Çocukların geri kalan kısmı (yaklaşık 1/3lük kısmı), şekerlemeyi yemeden önce 15 dakika boyunca bekleyerek mukafatı, yani 2inci şekeri, almış.

Beklemeyi seçen çocukların nefs kontrol ederken yaptıkları hareketler çok etkileyici bulunmuş: Bazıları dayanamayacak kadar zorlandığını göstermek için yüzünü buruştururken, diğerleri şekerlemeyi görmemek için gözünü kapatmış, bir kısmı odada dört dönmüş ve bazıları da şarkı söyleyerek nefislerine dur demişler.  Unutmayın! Bu çocuklar testten geçtiklerinde 4 yaşındaydı!

Çocuklar liseyi bitirdikten sonra ebeveynlere ve öğretmenlere birer anket gönderildi. Anket, yıllar önce denek olan çocukların planlama, ileriyi görme, olaylara ayak uydurma ve çevresiyle iyi anlaşabilme gibi kabiliyetleri hakkında sorular içeriyordu.

Araştırmacının bulduğu sonuçlar temel olarak şunu söylüyordu: Şekerlemeyi hiç beklemeden yiyen çocuklar hayatta başarısız yetişkinlere dönüşmüştü.

Şekerlemeyi hemen yiyen çocuklar büyüdüğünde sorunlu, inatçı, kararsız, şüpheli, kendine güvensiz ve nefsine düşkün bireylere dönüşmüşlerdi. Bu gençler başarısız evliklikler yapan, işlerinden memnun olmayan, sağlıksız ve mutsuz kişilerdi.

Şekerlemeyi yemek için 15 dakika bekleyen çocuklar hem okulda hem de hayatta başarılı bireyler haline gelmişti. Bu çocuklar büyüdüğünde pozitif düşünen, kendi kendini motive edebilen, azimli ve nefsine hakim bireyler olmuşlardı. Mutlu evlilik, yüksek gelir, işlerinde başarı, sağlık ve mutluluk dolu yaşantı yaşıyorlardı.

Neden bazı çocuklar şekerlemeyi yemek için beklerken diğerleri hemen yemişti?

Araştırmacının çıkarımlarına göre zeka, kendini kontrol edebilme yeteneğinin insafına kalmıştır. Yani herkesin nefsini kontrol etme idmanları yapması gerekir. Psikologlar “Zeki çocuklar bile kendini kontrol etmeyi öğrenmek ve uygulamak zorundadır” diyor.

Şekerleme deneyinde ortaya çıkan şey aslında kendini kontrol etmekten de öte bir şeydi. Çocukların orada, o şartlarda, en doğru kararı vermesi ve ortamın kendi çıkarına hizmet etmesini sağlamsı gerekiyordu.

İkinci şekerlemeyi almak isteyen çocuk ne yapmalıydı?

Çocuğun anlaması gereken şuydu:  Etraftaki olayları kontrol etmek mümkün değildir, buna karşın olaylar hakkında düşüncelerimizi ve davranışlarımızı yönlendirmek kendi elimizdedir.

Bu çalışmayla kanıtlanan şey aslında nefsini kontrol ve kendini disiplin etmenin ne kadar önemli olduğuydu.  Nefsine hakim olanlar aynı zamanda bilinçli seçim yapabildiklerinden, hayatta başarıya imza atan bireylere dönüşmüşlerdi.

Oruç (Nefsini tımar etmek mi istiyorsun? Oruç tut!)

5 thoughts on “Nefsimize Hakimiyet”

  1. Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler

    NEFSE HAKİMİYET, BUNALIMLARI ÖNLER.
    Bu gün bütün dünya insanlığı, maddi ve manevi bir bunalım dönemi yaşamaktadır. Bu durum insanlığın, Evrenin sahibinin emir ve yasaklarına uymamasından kaynaklanan bir durumdur.
    Günümüzde herkes kendini düşünmektedir. Bu durum Rabbin yasaklarından olan, “Nefsine uyma, Şehvete kapılma, Şeytanın adımlarını izleme” öğütlerini tutmamasından, nefsin insanın bilgi ve bilincine hakim iyetinden kaynaklanmaktadır.
    Bu durum kişinin içinde bulunduğu durumu algılamamasından ve gelen ilahi mesajları alamamaktan dolayıdır. Çünkü insan sadece kendi bedeninin ihtiyaçlarını karşılamak için bütün zamanını harcamaktadır. Bu durumda Ruh insandan uzaklaşmakta, Vicdan sessiz kalmaktadır. Bu ise insanın gelişmesi ve Evrenleşmesi için gereken adımların atılmasına engel olmaktadır. Bunun sonucu olarak bunalımlar artmakta ve insanı saldırgan yapmaktadır. Bu insanlığın büyük imtihanıdır.
    Kişi Hakk’a uyarak, nefsine muhalefet ederse, Allah’a karşı olan bağlılığı pekişir. Allah’a karşı olan görevlerini yerine getirir. Sıkca O’nu tespih eder.
    “Allah’ı tespih etmeyen hiçbir şey yoktur, lakin siz onların tesbihiini anlayamazsınız” ayeti insanların da bu tesbihe katılması gerektiğini belirtmektedir.
    Bu Tespih, İnsanın Etrafında Bir Manyetik Alanın Meydana Gelmesine Sebep Olur. Bu manyetik alan, insanı birçok dış etkilerden korur. Yani insan sıtk ile ve sıkca ALLAH, ALLAH, ALLAH, derse Allah onun korunmasının sağlanması için onun etrafında bir koruma alanı oluşturur.
    Yüce Rabbin Beni Anın demesi insanın faydası içindir. Yoksa Allah’ın insanın hiçbir şeyine hiçbir ibadetine ihtiyacı yoktur. Allah’ın insanlardan istekleri ve öğütleri insanın korunması ve arınması içindir. Çünkü Allah dünyayı yaratmış ve insanlara emanet olarak teslim etmiştir. İnsanlar Nefsine hakim olmayıp dünyayi tahrip ettiğinden, çeşitli şekillerde insanları ikaz etmektedir. Lakin insanlara ikaz ve öğüt fayda vermemektedir. Sonunda, Allah’ın azabı gerkli olmaktadır.
    İbdetin başı kişinin nefsine hakimiyetidir. Allah buyuruyor;
    “Nefsine uyma, nefsin seni Allah yolundan ayırır”.
    Her Hayır ve Güzellik, kişi nefsine uymayı bıraktığında, ego’yu içinden söküp attığında, Hasetlik etmediğinde gelir. Allah Rahmetini ve Nimetini; kişinin gelişmişliği, bilgi ve bilinç sahibi olması, bilgisini üretime dönüştürmesi ve ermişliği nispetinde verir.
    Allah’ın Rahmet ve Şefkatine nail olan kişinin gönül gözü açılır. Perdeler kalkar. Yükseldikçe yükselir. (Bu yükselmeyi maddiyatla düşünmeyin bu Allah’a yaklaşmanın yükselişidir). Bunun bu dünyada insana verilmesinin sebebi; Allah’a karşı olan sevgi ve muhabbetlerin insanı tehlikeye götürmemesi içindir.
    Takva sahibi olmanın birinci şartı, nefsine muhalefet etmektir. İkinci şartı; İnanıp, iyi, güzel, faydalı ve kalıcı işler yapmaktır.
    Bütün bunları yapmak için kişinin bilgi ve bilinç sahibi olması gerekir. Gerçekte Yüce Yaratan ve Yaşatan, insanın genlerine bu bilgi ve bilinci kazandıran şifreleri ve programları işlemiştir. Kişi genlerinde yüklü olan bu şifreleri çözdüğünde, hem kendinde var olan bilgileri çözer, hem de, yedi kat yer ve yedi kat gök bilgilerini çözecek duruma gelir.
    Bunun İçin Yüce Rabbim, Kuran’ı “OKU” Emri İle Başlatmıştır. Bu Emir Hem Kuran’ı Oku Hem De; İnsan Ve Kainat Ayetlerini Oku Manasındadır.
    Allah için bilgi sahibi olanlarda, ilahi bazı alametler zuhur eder. Bunu ancak akıllı kimseler ve ermiş kişiler farkedebilir. Bu durumun farkına varanların bunu kimseye anlatmaması gerekir. Çünkü bu minval üzere olanlar büyük bir imtihan içindedirler.
    Bu kişiler, fitneden korunmak ve belaya uğramamak için, sükut etmek, sabırlı olmak, keyfine göre haraket etmemek zorundadırlar.
    Bu durum; kişinin nefsinin arzularını terketmesini gerektirir. Hakkın emirlerine uymayı gerktirir. Keyfi şeylerin terkedilmesini zorunlu kılar. Hakkın haram kıldığını terketmesi gerekir. (Hakkın haram kıldığı, Kuran’da belirtilen haramlardır. Sonradan kişilerin uydurduğu haram ve bidatlar değildir).
    Kişi her olayda Aklını kullanmak, ve Vicdani değerlere göre hareket etmelidir. Manevi Alemden nasiplenmek için, Allah’a teslim olup özgürlüğünü kazanmak, kula kul olmamak, önce kendi kendine kul olmamakdır. Yani, nefsine muhalefet etmeyi bilmektir.
    Kötü söz söylememek, insanları kötülememek, insanların doğru yönde eğitilmesine yardımda bulunmak, insani bir görev olarak algılanmalıdır.
    Kötü söz, kin, nefret, hasetlik, küfür, ve her negatif düşünce, şeytanın silahlarıdır. Şeytanın silahlarını kuşanmak insanı helak olmaya götürür. Yani, Allah’ın azabı ile karşı karşıya getirir.
    Kişi doğru sözlü ve doğru özlü olmak zorundadır. Çünkü insanın her söylediği söz ve yaptığı her hareket kayıt altına alınmaktadır.
    İsra Suresi 13. Ayette Yüce yaratan buyuruyor.
    İSRA:13)- Her insanın “tairini” (düşünce ve söz algılayıcısını) boynuna bağladık, kıyâmet günü onun için, açılmış olarak bulacağı bir kitâp çıkarırız:
    Bu insanın boğazında bulunan Biyolojik bir (Algılayıcı) hafıza olarak anlaşılmalıdır. Bu öyle bir algılayıcıdır ki kişinin söylediği sözleri hem kayd eder hemde yaratanın Merkez Bilgisayarına (Levhi- Mahvuzda kayıt için) gönderir. (Dünyadaki bilgisayarlarla karıştırmayın). Bu insanın başıboş olmadığının, sürekli kontrol altında olduğunun delilidir.
    Yüce Rabbim buyuruyor: “Eğer şükrederseniz nimetinizi artırırım, küfür yoluna saparsanız azabım şiddetlidir”
    Sabredenlerden ol, çünkü Allah’u Teala; “Sabredenlerin mükafaatı bol verilecektir” diye buyurmaktadır.
    Yüce Allah Rahman Suresinde 22 kez soruyor. “Şimdi Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz”?
    Değerli dostlar!
    Bugün bütün dünyada insanlığın frekannsının artırılması, Kozmk şuurun algılanması için Maddi ve Manevi Doğal bir baskı vardır. Bu, Evrenin sahibinin yaratıklarına insanların yaptığı kötülüklerin cezasız kalmayacağının bir işaretidir.
    Bu bunalımlardan çıkmak için, insanın Kozmik Şuur kazanması gerekir. Kozmik şuur insana Evrensel Bilinç kazandırır. Evrensel Bilinç ve Bilgi insaa sorumluluk yükler. Evrensel Bilinç kazanan herkes, ne yapması gerektiğinin bilincindedir.
    Bütün çalışmaları, görev bilinci ile yapar. Gayreti iyi iş yapmak, insanlığın kurtuluşuna yardımcı olmaktır.
    Gaye kurtuluş yolunda yardımcı olmak, Birlik Beraberlik ve Barış içinde yaşamı kolaylaştırmak ve güzelleştirmektir.
    Ey insanoğlu şunu bilmelisin ki, bütün kötü arzuların ve heveslerin kırılmadıkça Allaha varan yola ulaşamazsın. Kötü arzu ve hevesleri yok edersen ve tövbe edip vicdanınla hareket edersen, sende yeni ve bambaşka bir irade zuhur eder. Ferdilikten Evrenselliğe yol alırsın. Allah’ın yardımı ile Allah’a varan yola vasıl olursun.

  2. Deneyi anlatıyor o ayet veriyor. Nefse hakimniyetle nasıl alaka kurduysa. Makale faydalı. Yaman gibi canlar zararlı. ..
    @

    1. bence bilimsel bir araştırmaya Kuran’sal bir yorum yapılmış.

  3. Tabiata tapanlar son tahlilde birbirlerini yediler Allah’a tapanlar kendi nefislerinden önce kardeşlerini düşündükleri sürece mutlu ve huzurlu bir şekilde hayatı paylaştılar.

  4. Güzel bir yazı teşekkürler..
    Yusuf Yaman beye de teşekkürler olsun..Mübarek ayetlere değerli fikirlerini de ekleyerek nefis bir yorum sunmuş bizlere. (Anlamak isteyene tabiiki).Allah razı olsun..

Comments are closed.